5 Ocak 2012 Perşembe

ilkbaharın başlangıcından itibaren sürdürülen hazırlıkların ve çabaların sonucu olarak kolonilerde etkin bir kuluçka aktivitesi sağlanır ve zamn içerisinde arılar kuluçkalığa sığmaz olur. Bu durumda koloniye kat vererek kovan içi hacmini genişletmek, yeni çalışma sahası sağlamak gerekir. Kuluçkalık üzerine konulan bu katlar ballık olarak adlandırılır. Arıcının başarısına ve mevsim koşullarına bağlı olarak gerektikçe kat verme işi tekrarlanır. Kolonilere ballık vermeye başlanması genellikle nektar akımı öncesine rastlar. Çünkü bölgedeki nektar kaynaklarının nektar toplama ve bal depolamaya uygun bir duruma gelmesiyle birlikte kuluçka çalışmaları yavaşlar ve arılar kovan dışı faaliyetlere ağırlık verirler. Bu dönemde özellikle güçlü koloniler bal depolamak için yeni peteklere ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaç kolonilere ballık verilerek karşılanır.

 Petekli bal ve seksiyon balı üretimi yapılacaksa kuluçkalık ve ballık arasına ana arı ızgarası konulmalıdır, Böylece ana arının ballıkları kuluçka sahası olarak kullanması ve edinilen balın görünümünün bozulması engellenir. Fakat ana arı ızgarası kuluçka sahasını sınırladığı için koloni oğul vermeye yönelebilir. Dikkatli olunmalı ve kuluçkalıkta sürekli olarak ana arının yumurta bırakabileceği boş petek bulundurulmalıdır.

 Ballık verilirken içerisini çerçevelerle tamamen doldurarak vermek yerine birkaç çerçeve ile vermek ve gerektikçe yeni çerçeve takviyesi yapmak suretiyle ballığı doldurmak tercih edilmelidir. Kovanlara yeni çerçeve verilirken varsa öncelikle örülmüş hazır petekli çerçeveler verilmelidir. Bir defada  iki çerçeve birden vermek gerekiyorsa arının kurduğu düzeni bozmamak için ortaya ve ikisi bir araya verilmemeli, arıların çalışma yönündeki son çerçeve aralanıp buraya verilmelidir.

 Bazen arılar verilen ilk ballığı  birkaç gün içerisinde doldururlar ve yeni ballık vermek gerekir. Ancak birden çok ballık verileceği zaman ballıkların verilişi özel bir sıra ile yapılır. Uygulanan bu sıralama ile arıların en çok zaman harcamak zorunda olduğu ballığın (en son verilen ballık) kuluçkalığın hemen üzerine sağlanır. Böylece uçuştan dönen arılar kovan içinde fazla yol kat etmeden ve fazla zaman harcamadan yükünü boşaltmaları mümkün olur.
 Arıcılıkta amaç, arı kolonilerinin yöredeki ana nektar akımı dönemine, doğada mevcut çeşitli kaynaklardan en yüksek düzeyde nektar ve polen toplayarak bunları en ekonomik biçimde değişik arı ürünlerine, yani verime dönüştürülmelerini sağlamaktır. Bu amaca ulaşabilmek için kolonilerin nektar akımına hazırlanması amacıyla yapılacak işlerin bir kısmı ilkbahardaki kovan dip temizliğinden başlayarak sezonu içerisinde yapılırken; bir kısmı da bir önceki sezonda yapılması gereken işlerdir. Kolonilerin genç ve çalışkan ana arılarla kışa girmeleri, sonbahar yemlemesi. sonbaharda yapılacak diğer bakım ve kontrollerle varroa mücadelesi ve sağlıklı bir kışlatma aslında bir sonraki bal akımından en iyi şekilde yararlanmak için yapılan hazırlıkların en önemli bir kısmını oluşturmaktadır. İlkbahar bakım ve kontrolleri, ilkbahar yemlemesi, oğul önleme programları uygulama, hazır petek kullanımı gibi işler ise kolonileri nektar akımına hazırlamak için sezonu içerisinde yapılan uygulamalar olmaktadır.

 Her arıcı arıcılık yaptığı yörede çiçeklenmenin başlangıcını, ne kadar  sürdüğünü, floranın bal ve polen kapasitesini bilmeli ve kolonilerini ona göre hazırlamalıdır.
 Göçer arıcılıkta en önemli üç konu uygun bir konaklama yeri bulma, bu yerde çiçeklenmenin en iyi olduğu dönemlerde bulunmak üzere iyi bir planlama yapılması ve nihayet kolonilerin kayıp vermeden istenen yere taşınmalarıdır. Göçer arıcıların en çok sıkıntı çektikleri konu uygun floranın ve konaklama yerinin bulunmasıdır. Seçilen bölgede bal vepolen kaynağı bitkilerin türü ve yoğunluğu araştırılmalıdır. Aynı yörede başka arıcı olup olmadığı, varsa bunların koloni sayıları ve mer'anın kapasitesi karşılaştırılmalı ona göre karar verilmelidir. Birkaç göçer arıcının aynı noktaya yüzlerce koloni indirmelerinin bir anlamı yoktur. Arılıklar arasında en az 3-4 km mesafe bulundurulmalıdır. Bölge tespiti yapıldıktan sonra konaklama yeri belirlenmeli ve yer sahibi ile anlaşılmalıdır. Artık sıra belirlenen tarihte kolonilerin taşınmasındadır.

 Taşıma işlemi geceleri yapılmalı zorunlu olmadıkça çok sıcak günlerde gündüz taşıma yapılmamalıdır. Koloniler sağlıklı bir taşıma için önceden hazırlanmalıdır. Bu amaçla kovan içerisinde petekler yolda oynamayacak şekilde sıkıştırılmalıdır. Yaz aylarında ve özellikle gündüzleri taşıma zorunluluğu olduğu durumlarda kolonilerin kuluçkalığı üzerine boş ballık konulup kovan içi hacmi genişletilmelidir. Böylece yolculukta arıların havasız kalmaları ve boğulmaları önlenmiş olur. Uçuş delikleri sinek eleği ile kapatılmalı kapak havalandırılmaları tamamen açık bulundurulmalıdır.Kovanın kuluçkalık, ballık ve kapak gibi parçaları birbirine çivilenmelidir. Havanın çok sıcak ve bunaltıcı olduğu dönemlerde yapılan taşımalarda özellikle güçlü koloniler taşıma sırasında havasız kalabilir. Böyle riskli dönemlerde güçlü kolonilerin kovan kapağı ve örtü tahtaları tamamen açılıp, kovanın içerisine su emdirilmiş sünger konulmalıdır. Taşıma sırasında kovanlardan hasat edilecek bal bulundurulmamalıdır.

 Koloniler gece, sabahın erken saatlerinde veya akşam üzeri taşınmalıdır. Hazırlıkları yapılan ve uçuştaki arıların da kovanda olduğu saatlerde uçuş delikleri kapatılan koloniler sarsılmadan taşıma arcına yüklenmeli, bu sırada kovan uçuş deliklerinin aracın gidiş yönünün aksi yönünde olması sağlanmalıdır. Böylece hem kovan içerisine güçlü hava akımıolması önlenir hem de ani duruş ve kalkışlarda peteklerin kırılmaması sağlanır. yükleme sırasında kovanlar birbirlerinin havalandırmasını engellemeyecek şekilde yerleştirilmelidir.

 Koloniler, konaklama yerine ulaştığında yine sarsmadan önceden tespit edilen arılık yerine alınırlar. Arıların sakinleşmeleri için bir süre beklenir ve sonra uçuş delikleri açılır. Eğer mümkünse uçuş deliklerinin açılması geceye veya sabahın ilk saatlerine denk getirilmelidir.

 Arılar yeni yerlerine alışıp normal çalışmaya başladıktan sonra koloniler tek tek elden geçirilmelidir. Yolculuk sırasında ana arı kaybeden kolonilere ana arı verilmeli, varsa kopan petekler alınmalıdır. Taşıma sırasında en kısa yol kullanılmalı ve gereksiz yere mola verilmemelidir. Eğer mola vermek zorunluluğu varsa taşıma aracı gölge bir yere çekilmelidir.

Yaz Bakımı

 Arı kolonilerinin ilkbahar bakımından sonra yazın da bakım ve kontrolleri devam etmektedir. Yaz mevsiminde yapılan işlerin başında koloni geliştikçe çerçeve verme, zayıf kolonilerin takviyesi, güçlü kolonilere kat verme ve flora takibi gibi işler gelir.

Çerçeve ve Kat Verme
 Arılarda gelişme faaliyetinin başlamasıyla birlikte petek örme faaliyeti de başlar. Bu dönemde kovana yeni temel petekler verilmesi gerekir. Çerçevelere iki yandan iki delik açılarak tel takıldıktan sonra temel petek takılır ve temel petekli yeni çerçeve koloniye verilir. Çerçevenin koloniye verilmesinde dikkat edilmesi gereken husus; yeni verilen çerçevenin sondan ikinci çerçeve olarak verilmesi ve yavru üretim sahasının bölünmemesidir.
 
 Kuluçkalık dolduğu zaman kovana kat (ballık) verilmesi gerekir. Kat verilirken kuluçkalıktan yanlardan ballı çerçevelerden en az 2 çerçeve kata alınır, yerlerine yeni çerçeve verilir. Ballı petekler yanında bir-iki yeni çerçeve daha verilen kat kuluçkalığın üzerine konulur. Birinci kat dolduğu zaman ikinci kat kuluçkalığın üzerine yerleştirilir ve birinci kat onun üzerine alınır. Bu şekilde arılar yeni petekleri daha iyi ve daha çabuk işler. Ballıklardaki bal yeteri kadar sırlanıp olgunlaştığında bal hasadı yapılabilir.
 
Takviye Verme
 Herhangi bir nedenle koloni içindeki arı mevcudunun azalması durumunda kuvvetli kolonilerden takviye çerçeveler alınarak zayıf kolonilere verilir. Kapalı yavru gözlü çerçeveler arısıyla birlikte, koku vermek suretiyle zayıf koloniye verilebilir. Koku vermenin amacı, arılı çerçevelerin kolonideki arılarla bu çerçeve üzerinde bulunan diğer koloniye ait arıların birbirlerini öldürmesini önlemektir.

Flora Takibi
 Teknik arıcılıkta arıların, flora durumuna göre bir yerden başka bir yere nakledilmesi iyi bir verim alabilmek için gereklidir. Bu iş flora takibi veya gezginci arıcılık olarak adlandırılır. Gezginci arıcılık yapılmadan kolonilerden yeterli düzeyde kazanç sağlamak mümkün değildir. Kolonilerin gezdirilmesi bir başka ifade ile bitki örtüsünün yani çiçeklerin takip edilmesi teknik arıcılığın en önemli kuralıdır.

 Kolonilerin nakli, mutlaka arılar kovana girdiği zaman yani gece yapılmalıdır. Arı naklinden önce gerekli hazırlıklar yapılmalı, çerçeveler sabitlenmeli, kovandan arı çıkabilecek çatlak ve delikler  kapatılmalı ve çok iyi bir havalandırma sağlanmalıdır. Arılar nakledileceği noktaya vardığında usulüne göre indirilip uçuş delikleri duman kullanılarak açılmalıdır. Duman kullanmadan uçuş deliğinin açılması durumunda arılar çevredeki canlılara zarar verebilir.
 
  Arı nakillerinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus yeterli havalandırmanın mutlaka sağlanmasıdır. Kolonilerin taze ballı peteklerle nakledilmesi durumunda bu tür peteklerin özellikle yaz aylarında sıcak günlerde çok kolay kırılabileceği ve koloni kaybına neden olabileceği unutulmamalıdır. Özellikle yaz aylarındaki arı nakillerinde gidilecek yere 1 gecede ulaşılamıyorsa gündüz uygun bir yerde konaklama yapılarak nakil ikinci gecede tamamlanmadır. Aksi halde koloni kayıpları meydana gelebilecektir.

Sonbahar Beslemesi

 Kolonilere yeterince bal ve polen bırakılmış olsa bile, bal hasadından sonra koloniler şurupla beslenebilir. Sonbahar beslemesi için hazırlanan şeker şurubunun şeker-su oranı 2:1 (2 kısım şeker - 1 kısım su) olmalıdır. Kolonilere uygulanan şeker şurubu beslemesi ana arının yumurtlama hızını yeniden artırarak  genç, yıpranmamış işçi arı yetiştirilmesini sağlar. Böylece genç işçi arılarla kışa giren koloniler fazla bir kayıp vermeden bahara güçlü olarak çıkarlar. Genç arılarla kışlatılan koloniler ilkbahar döneminde daha etkili bir yavru yetiştirme temposu göstererek hızlı gelişirler.
 
 Koloniler kışa girerken ve kıştan çıkarken şurup yerine kek ile de beslenebilirler. Kek; bir kısım bal ve üç kısım pudra şekerinin karıştırılmasından elde edilir. Elde edilen karışım 0.5-1 kg'lık poşetlere yerleştirilip, poşetin alt kısmında delikler açılarak arılı çerçeveler üzerine konulur. Kek hazırlama ve uygulamada dikkat edilecek husus, kekin kovan içi ısısında eriyerek arıların üzerine akmayacak kıvam ve katılıkta ve arılar tarafından tüketilebilecek yumuşaklıkta olmasıdır.
 
 Bununla birlikte kek hazırlamada polen açığı bulunan bölge ve dönemlerde bu açığın kapatılması için süt tozu, bira mayası ve yağı tamamen alınmış soya fasulyesi unu gibi proteince zengin maddeler karıştırılarak arıların protein ve vitamin ihtiyacı karşılanabilir. Ancak bu tür beslemede nosema ve adi ishal gibi hastalıkların ortaya çıkması mümkündür. Polenin yeterince bulunduğu bölge ve dönemlerde veya genel olarak ülkemizde bu uygulamaya gerek yoktur.

 İlkbahar beslemesi, kovan içindeki gıda kaynaklarının kalite ve miktar olarak yetersiz olması durumunda ve yavru gelişimini teşvik için yapılan bir yemlemedir. İlkbahar yemlemesinde hava sıcaklığı önemli bir faktördür. Şayet hava soğuksa şurup koyu olmalı (2 veya 3 kısım şeker + 1 kısım su) ve petek gözlerine doldurulmalıdır. Su miktarı fazla olan şurup kovan içinde rutubeti yükselterek küflenmeye ve hastalıklara neden olur. Ancak, havalar ısındıktan sonra yapılan beslemelerde 1 kısım şeker ve 1 kısım su ile yapılan şurup kullanılmalıdır. Bu şuruplama sadece yumurtlamaya teşvik için yapılır. İlkbaharda yapılan şurup beslemelerinde yağmacılık görülebileceğinden buna karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Şuruplamanın akşam üzeri geç saatlerde yapılması yağmacılık riskini azaltır.

 Erken ilkbaharda koloninin gelişebilmesi için ihtiyaç duyulan diğer madde polendir. Şayet kolonide yeteri kadar polen yoksa, koloninin bal ve polenden yapılacak bir kekle beslenmesi gerekir. Bu yönüyle arıcıların, polenin bol olduğu dönemlerde polen toplamaları ve gerektiğinde koloni beslemesinde kullanmaları veya ticaretini yapmaları önemli bir teknik konudur. Polenin yetersiz olduğu durumlarda kolonide panik oluştuğu ve yavru üretiminin tamamen durduğu sürekli akılda tutulmalıdır.
 
 Oğul, bal arılarında nesli devam ettirmek için koloni fertlerinin bir kısmının ana arı ile birlikte kovandan ayrılarak yeni bir aile teşkil etmesine denir. Oğul her ne kadar nesli devam ettirme davranışı olsa da, oğul verme eğilimi arıların genetik yapısı ve çevre şartları altında farklılık gösterir. Teknik arıcılıkta, koloninin oğul vermemesi istenir ve oğula karşı önlemler alınır. Oğul veren kolonilerin gücü oldukça zayıflayacağından yeterli miktarda bal üretmek mümkün değildir. Bu nedenle oğul oluşumunu destekleyen şartlar iyi bilinmeli ve oğula karşı tedbirler alınmalıdır. Oğul oluşumunu destekleyen şartlar; arı kolonisinin kovana sığmayacak kadar çoğalması, kolonide yavru yetiştirecek ve bal depolayacak yerin kalmayışı, kolonide yeterli havalandırmanın olmayışı, koloni içinde sıcaklığın artması, ana arının yaşlı olması ve genetik yapının etkisi olarak sıralanabilir. Oğul vermeyi destekleyen bu şartların ortadan kaldırılarak doğal oğulun önlenmesi teknik ve ekonomik arıcılığın önemli bir kuralıdır.

Siyah veya Esmer balarıları (Apis mellifera L.):
 Dünyanın hemen hemen her tarafına yayılmışlardır. Asya, Orta Avrupa, İngiltere, Kuzey Afrika ve Amerika’da bu tip arılar görülebilir. Siyah menşeli arılar Hollanda, Almanya, İskandinavya ve Rusya’da görülür. Ana vatanı Orta Avrupa Alplerinin batısı ve kuzeyi ile Orta Rusya’dır. 17. asırdan itibaren esmer arılar Kuzey ve Güney Amerika’ya ve Uralları aşarak Sibirya’ya götürülmüştür. Modern arıcılığın gelişmesi ile birlikte önemleri azalmıştır. İspanya, Polonya ve Rusya’nın bazı yerlerinde bölgesel olarak önem taşımaktadır. İsviçre, Avusturya Alpleri, Almanya ve İskandinavya’da hatlar geliştirilmiştir. Sıkı kan yakınlığıyla yetiştirilen ve bir babadan elde edilen hatlardır. Başka bölgelerde Ligustica, Carnica ve Kafkas ırklarıyla melezleşmişlerdir.
Dilleri kısadır, yaklaşık 5.7-6.4 mm’dir. Büyük arılardır, 2 ve 3. karın halkaları üzerinde sarı çizgiler değil sarı noktalar mevcuttur. Vücutları uzun ve seyrek kıllarla kaplıdır. Erkek arının göğsündeki kıllar koyu kahverengi, bazen de siyahtır. Çok çalışkandırlar, fakat dilleri kısa olduğu için yonca gibi bazı bitkilerden fazla yararlanamazlar. Birkaç istisna dışında bu ırk tercih edilmemektedir. Zengin fundalıklara sahip İngiltere ve Norveç’te iyi sonuçlar alınmıştır. Oğul vermeye meyilli değildirler. Heather ya da Funda arısı adı verilen sadece oğul verme yönünde selekte edilmiş bir hat bulunmaktadır. Şiddetli iklim şartları altında kışlama yetenekleri iyidir. Yavru verimleri fazla değildir. İlkbahar gelişmeleri yavaştır. Yavru gözlerinde daima yeterli miktarda bal bulunur ve açlıktan ölme tehlikeleri çok zayıftır. Bitki örtüsü zayıf bölgelerde diğer arı ırkları depolarını yiyip bitirdikleri halde tutumlu ve idareci olan Esmer arıların kovanlarında bir miktar bal bulunur. Başka ırklarla melezlendiklerinde üstün bir yaşama gücü ve performans gösterdikleri halde çok kuvvetli olan sokma eğilimleri ortadan kaldırılamamıştır. Genellikle sinirlidirler ve kovandan kaçmaya hazırdırlar. Fazla olmamakla birlikte saldırgandırlar. Yavru hastalıklarına ve balmumu güvesine hassastırlar.

 Bütün canlılarda olduğu gibi arılar da zaman içinde yaşadıkları coğrafi bölgenin şartlarına uyum göstererek değişik ırk özellikleri kazanmışlardır. Arı ırkları hırçınlık, çalışkanlık, hastalıklara dayanıklılık gibi değişik özellikler gösterirler.

 Arı ırkları; büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi morfolojik özelliklerle birbirlerinden ayrılırlar. Bugüne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda dünyada 24 arı ırkı kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan ancak bazıları ekonomik öneme sahip olup ekolojik şartların elverdiği her yerde yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde İtalyan, Kafkas ve Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.

Üstün arı ırkından beklenen özellikler şunlardır:
- İnsana yakın ve uysal olması.
- Uçuş uzaklığının uzun olması.
- Daha fazla bal ve polen toplayacak fiziki özelliklere sahip olması.
- Kovanlarını temiz tutması ve hastalıklara karşı dayanıklı olması.
- Coğrafya ve iklim şartlarına dayanıklı olması.
- Hortum uzunluklarının fazla olması.
- Ana arıların yumurtlama yeteneklerinin yüksek olması.
- Oğul eğilimlerinin düşük olması.

Dünya üzerindeki belli başlı arı ırkları ise şöyle sıralanabilir:

İtalyan Arısı: (Apis mellifera ligustica) Eskiden beri üstün özelliklerini koruyan üstün bir arı ırkıdır. Asıl yurdu Kuzey İtalya'dır. İtalyan arıları çok çalışkan ve uysaldırlar. Ana arı bol yumurtlama yeteneğine sahiptir.

 Çoğalma kabiliyetleri fazladır. Yavru büyütme yeteneği fazla olup erken ilkbaharda kuvvetli koloni oluştururlar. Bol nektar toplayarak çok bal yaparlar. Oğul verme eğilimleri zayıftır. Arı ırkları arasında en güzel petek İtalyan arası tarafından örülür. Tatlı sarı renkli ve güzel görünüşlüdür. Tek olumsuz özellikleri aşırı derecede yağmacı oluşlarıdır.

Kafkas Arısı: (Apis mellifera caucasica) Çok uysal,çalışkan ve şiddetli soğuğa dirençli olma gibi üstün ırk özellikleri vardır. Hortumları diğer arı cinslerinden uzundur. Sık sık oğul verme eğilimine girmemeleri bu ırkın üstün nitelikleri arasındadır. Yavru verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler. En kuvvetli oldukları devre yaz ortasıdır.

 Çok uslu olmalarına rağmen, dışardan gelen yağmacı arı ya da diğer zararlılara karşı kovanlarını oldukça iyi korurlar. Kitin rengi koyudur genelde gri kurşuni renktedirler. Tek kusurları kovana aşırı miktarda propolis getirerek sağa sola bulaştırmalarıdır.

Karniyol Arıları: (Apis mellifera carnica), ince yapılı ve uzun dillidir. Kısa ve sık bir kıl örtüsüne sahiptirler. Gri arılar da denilen Karniyol arısının kitini çok koyu renktedir ve genellikle 2. ve 3. halkalar üzerinde kahverengi noktalar, bazen de kahverengi çizgiler vardır. En sakin ve uysal arı ırkıdır. Yavru üretme kabiliyetleri çok iyidir. Küçük aileler halinde kışladıklarından yiyecek tüketimleri azdır. Polen miktarı yeterli olduğu sürece yavru büyütme uzun süre devam eder. Sonbaharda ailenin nüfusu süratle azalır.

 Çok sert iklim şartlarında bile kışlama yetenekleri iyidir. Oğul verme eğilimleri yüksektir. Yön tayin etme ve kovanlarını bulma duyguları kuvvetlidir. Yağmacılığa karşı meyilli değildirler. Çok az propolis kullanırlar ve bu yüzden yavru hastalıklarına karşı çok hassastırlar. Çevre şartları değişikliklerine uyma kabiliyetleri yüksektir.

Anadolu Arısı: (Apis mellifera anatoliaca) Anadolunun büyük bir k ısmında yayılış gösteren Anadolu arısı İngiltere ve ABD'ne götürülerek bu ülkelerdeki ıslah çalışmalarında kullanılmıştır. En büyük özellikleri Anadolu coğrafyası ve iklimine çok iyi uyum sağlamış olmalarıdır. Çalışkan, kış şartlarına ve hastalıklara dayanıklı olma gibi avantajları vardır. Anadolu arısının en üstün vasıflarından birisi de çok zor şartlarda bile bal toplayarak hayatını devam ettirebilmesidir. Genelde esmer ve küçük yapılı arılardır.

4 Ocak 2012 Çarşamba

 Bal arıları koloni adı verilen topluluklar halinde yaşarlar ve bir kolonide normal koşullarda bir ana arı bulunur. Fakat bazen ana arının yaşlanıp verimden düşmesi sebebiyle işçi arılar bu ana arıdan kurtulmak isteği ile yeni bir ana arı yetiştirip verimsiz ana arıyı değiştirirler. işçi arılar ana arı yetiştirme işlemini anasız kaldıklarında  veya oğul vermek amacıyla da başlatmaktadırlar. Yani bir kolonide anasızlık durumunda, ana yenileme isteği ile veya oğul vermek amacıyla yeni bir ana arı yetiştirilir.

 Eğer yaşlı, sakat veya verimden düşmüş mevcut ana arıyı yenilemek amacıyla yeni bir ana arı yetiştirilecekse işçi arılar tarafından kolonide peteklerin merkezinde ve çok az sayıda (1-3) ana memesi yapılırken, anasızlık durumunda biraz daha fazla sayıda (3-5) ana memesi yapılır. Oğula hazırlanan  bir kolonide ise çok sayıda (en az 5, bazen onlarca) ana memesi yapılır. Farklı durumlarda yapılan ana memesi sayısı ırklara göre de değişmektedir. İtalyan ve Kafkas ırkları az sayıda meme yaparken; Suriye, Kıbrıs, ve Mısır ırkı arılar çok fazla sayıda meme yaparlar.

 Herhangi bir şekilde anasız kalmış bir koloni mutlaka en uygun yolla analı durumagetirilmelidir. Aksi halde ana yetiştirmenin mümkün olmadığı dururmlarda kolonideki işçi arılardan bazılarının yumurtalıkları gelişerek bunlar yalancı ana olup dölsüz yumurta bırakmaya başlayacaktır. Bu nedenle anasız kalmış koloniye mümkünse hazır ana verilerek, değilse ana memesi, yumurtalı veya genç larvalı çerçeve vermek suretiyle işçi arıların ana arı yetiştirmesinin sağlayarak koloni analı duruma getirilmeli ya da anasız koloni analı olan bir başka koloniyle birleştirilmelidir.
 Arıcılıkta her zaman güçlü kolonilerle çalışılmalı; 5'er çerçevelik 100 koloniden 10'ar çerçeve arısı olan 50 koloninin her bakımdan daha yararlı olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Kuvvetli bir koloniden aynı sezonda hem bal hem de oğul almak mümkün iken; zayıf koloniler genellikle ancak kendi yiyeceklerini toplayabilmekte hatta bazen bunu bile yapamamaktadır. Kışa zayıf olarak giren kolonilerden önemli bir kısmı kışın kaybedilmekte; bahara çıkabilenler ise populasyonlarını büyük çlçüde kaybetmiş olarak bahara çıkabilmektedir. Diğer taraftan arılıkta yağma edilen koloniler genellikle güçsüz olanlardır. Bu nedenle arı mevcudu yetersiz olan zayıf koloniler birleştirilmelidir. Zayıf koloniler kendi aralarında birleştirileceği gibi, güçlü kolonilerlede birleştirilebilir. Arıcılıkta ana arı kaybeden, ana arısı verimsiz, yaşlı veya sakat olan kolonilerin de hazır yedek ana arının bulunmadığı veya ana arı yetiştirmek için koşulların ve mevsimin uygun olmadığı zamanlarda normal ve analı kolonilerle birleştirilmesi gerekmektedir.
 Bal arılarının gelişme dönemi pek çok hastalık etmeni ve zararlı için uygun bir ortam oluşturabilmektedir. Bu sebeple çok sayıda patojen ve zararlı bal arılarında hastalık oluşturabilmektedir. Bal arısı hastalıkları ülkemizde arıcılığın gelişmesini engelleyen  ve  üretim  etkinliğini  sınırlandıran  en  önemli  faktörlerden  biridir.  Arı  hastalıkları  ülkemiz  arıcılığında  önemli kayıplara yol açmakta olup, bilinçli bir ilaç kullanımı olduğunu söylemek oldukça zordur. Ülkemizde mevcut olan bazı arı hastalıkları aşağıda verilmiştir.
Bu hastalık bal arısı larvalarında görülen ve larvaların ölüp kokuşmasına yol açan çok tehlikeli ve salgın bir yavru hastalığıdır. Her üç ayrı bireyin larvası da hastalıktan etkilenmektedir. Patojenin ismi son yıllarda Paenibacillus larvae larvae olarakta kullanılmaktadır. Paenibacillus larvae larvae  gram pozitif bir bakteri olup, sporları yavrular için patojen olduğundan arılarda hastalık yapmaz. Besinlerle beraber larvalara bulaştırılan bakteri sporları larvalarda hastalığa neden olur. Bu sporlar kovanda 33 yıl, toprakta 60 yıl ve temel petekte 45 yıl canlı kalabilmektedir. Sağlıklı kolonilerde kuluçka alanlarında yavru dağılımı sık ve bir örnek olduğu halde hasta kolonilerin kuluçka dağılımında açık ve kapalı gözlerin karma karışık bir hal aldığı görülür. Ölü larvaların atılması ile boşalan gözler terk edilmiş durumdadır . Hastalıklı larvanın rengi beyazdan sarıya daha sonrada kahverengiye dönüşür. Kapalı yavrulu gözler dışbükey olması gerekirken içbükeydir ve içe çökük, çukurumsu görünümündedir. Ayrıca, bazı kapalı yavrulu gözlerin üzerinde toplu iğne başı büyüklüğünde delikler vardır. Üzeri delik gözlere kibrit çöpü sokulup yavru kalıntısı çekilecek olursa, kalıntının 4-10 cm uzadığı görülür. Kovan kapağı açıldığında tutkal kokusu hissedilir. Yavrular pupa döneminde ölmüşse, dilinin sertleşerek yukarı doğru kalkık ve petek gözünü ikiye bölmüş biçimde durduğu görülür. Ülkemizde ihbarı zorunlu olan bu hastalıkla en kesin ve etkili mücadele yöntemi, hastalıklı kolonilerin tümüyle yakılarak yok edilmesidir. Kovan gövdesi pürmüzle iyice alevden geçirilerek yakılmalı ve körük, maske, el demiri, yemlik, ana arı ızgarası gibi bulaşık olan malzemeler dezenfekte edilmelidir. Böylece hastalığın diğer kolonilere bulaşması önlenmiş olur. Hastalığın tedavisinde sodyum sulfathiazol ve oxytetracycline hydrochloride (OTC) içerikli antibiyotikler  kullanılmaktadır.  Antibiyotikler  sadece  vejetatif  formlara etkilidir. Sporlar bunlarla öldürülemez.  Bu yüzden antibiyotik uygulamasının bir yararı olmaz. Hastalıktan korunmada en iyi yöntem;   koloni satın alınırken hastalık olup olmadığının kontrol edilerek hasta koloniler satın alınmamalıdır. Petek yapımında kullanılan bal mumlarının 120 °C’de 10-15 dakika süreyle sterilize edilmesi gerekir. Bu nedenle temel peteğin üretim izni almış firmalardan alınmasına dikkat edilmelidir.
 Yeni Zelanda hariç dünyanın her tarafında ve ülkemizde de görülen bir diğer yavru çürüklüğü hastalığıdır. Hastalıkla ilgili ilk çalışmalar Avrupa’da yapıldığı için bu ad verilmiştir. Hastalığın etmeni Melisococcus pluton adında spor oluşturmayan gram (+) bir bakteridir. Arı larvaları patojen bakteriyi besleyici arıların taşıdıkları besinlerle sindirim sistemine alırlar. Larvanın sindirim sistemine yerleşen bakteriler bağırsakta gelişir ve hastalık etmeni yavru pupa dönemine girdikten sonra dışkı ile petek gözüne atılır. İşçi arılar petek gözlerindeki bu artıkları temizlerken hastalığı sağlıklı larvalara bulaştırırlar. Taşıyıcı durumda olan ergin arılar bu hastalıktan etkilenmezler. Hastalık genellikle mayıs- haziran aylarında yavru yetiştirmenin yoğun olduğu nektar mevsiminin başında görülür. Hastalık nektar kıtlığı ve soğuk hava koşullarında ortaya çıkar. Kovana gelen nektar miktarı en yüksek düzeye ulaştığı zaman hastalığın seyir şiddeti de azalır. Hastalığa yakalanan kovanlarda; kuluçka sahasında yavrulu alan düzensiz ve dağınıktır. Larvalar 3-4 günlük olduğunda hastalığa yakalanırlar. Ölümler genellikle (%90) açık gözlerde  meydana gelir. Hastalıklı larva sarımtırak bir renk alır, daha sonra renk kahverengiye döner. Ölü larva bazen petek gözde dik durumda, bazen de erimiş şekilde gözün dibine yapışık olarak kalır. Eğer ölüm göz kapandıktan sonra olmuşsa göz çöker, delinir ve rengi açılır. Ölmüş, fakat işçi arıların dışarı atamadığı larvalar çürür. Çürüyen larvada yapışkanlık ve uzama çok az veya hiç yoktur. Çürümüş larvalar kokuşmuş et kokusundadır. Hastalığa karşı ilk önlem kovanları kuvvetli bulundurmaktır. Çünkü hastalık en büyük tahribatı zayıf kovanlarda yapmaktadır. Avrupa yavru çürüklüğünün ortaya çıkması ile koloni stresi arasında doğrudan bir ilişki mevcut olduğundan koloniler için stres kaynağı olabilecek   uygulamalardan   kaçınmak,   gerekli   durumlarda   şeker   şurubu   ile   beslemek,   kolonide   polen   yetersizliği oluşturmamak ve genç ana arı ile çalışmak gibi önlemler hastalığın ortaya çıkmasını engeller veya hastalığın olumsuz etkilerini azaltır. Hastalığın tedavisinde oxytetracycline ve grubu antibiyotikler ile eryhromycin kullanılabilmektedir.   İlaç tedavisi nektar akımından 3 hafta önce tamamlanmalıdır. Bilinçsizce ve rasgele kullanılan antibiyotiklerin bakterilerde dayanıklılığın artmasına  ve balda kalıntıya neden olacağı unutulmamalıdır.
 Ergin arılarda hastalığa neden olan iki virüs vardır. Bunlar kronik arı paraliz virüsü (CBPV)  ve akut arı paraliz virüsü (ABPV)’ dür. Paraliz hastalığı ülkemizde arıcılar tarafından arı felci, inme ve nüzul gibi isimlerle de bilinmektedir. Bulaşmanın nasıl  meydana  geldiği  bilinmemektedir.  Fakat  diğer  hastalıklarda  da  olduğu  gibi  bulaşmanın  besin  alışverişinden kaynakladığı sanılmaktadır. Arı felci genellikle ilaç zehirlenmeleriyle karıştırılmaktadır. Hasta arılar sakin ve uysaldır. Zehirlenme durumunda arılar yarım saat gibi kısa sürede ve aynı anda ölürler. Oysa, felçte arı yığınlarının üstlerinde yeni ölmüş veya can çekişen arılar, alt kısımlarda ise parçalanmaya yüz tutmuş arılar görülebilir. Akut arı paraliz virüsünün bulaşması halinde ölümler çabuk görülür. Akut arı paraliz virüsü ile paralizin gelişimi ve belirtilerinin ortaya çıkması 4 gün sürer. Sonraki 1-2 gün içersinde de ölümler görülür. Hasta arıların üzerine duman verildiği zaman vızıltı çıkarırlar; fakat uyuşuk halde kalırlar. Arıların vücutları tüysüz, parlak ve yağlı bir görünümdedir. Bacakları ve kanatları sürekli titrer. Bal midesindeki sıvılar dışarı atılamadığı için karınları şiştir. Kanatlar parçalandığı için uçma yeteneğini kaybederler. Uçuştan dönen  hasta  arılar  kovana  alınmazlar.  Dışarıda  kalan  bu  arılarda titremeler başlar ve yerde otlar üzerinde sürünerek ilerlemeye çalışırlar. 1-2 gün içinde bu arılar kovan önünde ölürler. Kurak ve sıcak havalarda hastalığın şiddeti artar. Hastalığın tedavisi için herhangi bir ilaç bulunamamıştır. Arı felcine karşı duyarlılık, değişik kalıtsal etkenlerin baskısı altındadır. Islah çalışmalarıyla hastalığa dayanıklı hatlar elde edilebilir. Karniyol arısı (Apis mellifera carnica) bu hastalığa karşı diğer arı ırklarına oranla daha duyarlıdır. Hasta kolonilerin ana arılarını, çiftleşmiş genç ana arı ile değiştirmek iyi bir kültürel önlemdir.

 Kireç hastalığı Ascosphaera apis adındaki mantar tarafından meydana gelen bir yavru hastalığıdır.  Ülkemizde ilk defa  1988  yılında  teşhis  edilmiştir.  Mantarın  üç  alt  türü  vardır.    Ascosphaera apis alvei, Ascosphaera apis minor  ve Ascosphaera apis major’dür. Ascosphaera apis heterotallik yapıda [misellerin erkek (+) veya dişi (-) şeklinde farklı eşeylerde olması] bir fungusdur. Farklı iki eşeydeki hif birleşerek yaklaşık 47-140 µ boylarda spor keseleri oluştururlar. Bu keselerin içi fungusun sporları ile doludur. Larva Ascosphaera apis’ i yiyecekle alır. Larvalar 4- 5 günlük olduklarında ve petek gözleri kapandıktan birkaç saat sonraki dönemde hastalıklara karşı daha duyarlıdırlar. Sporlar çok dayanıklıdır. Hastalık yapma yeteneklerini 15 yıl koruyabilirler. En fazla ilkbahar ve sonbahar aylarında görülür. Güçlü koloniler yaz aylarında hastalığı yenebilir. Petekler üzerinde yıllarca hastalık yapmaksızın canlı kalan sporlar üreme için uygun koşulları bulduğunda yeniden aktif duruma geçerler.   Erkek arı larvaları daha çok kovanın kenar peteklerinde olup, genellikle kuluçka ısısının altında kalırlar. Bu nedenle hastalığın belirtileri ilk defa peteklerin kenarlarındaki ve kenar peteklerdeki erkek arı larvalarında görülür. Çünkü mantarın gelişmesi için en uygun sıcaklık 30 °C civarındadır. Hastalığın ileri dönemlerinde kuluçka sahasının orta kısımlarında ve yavrulu peteklerin ortalarındaki gözlerde de beyaz renkli mumyalaşmış larvalara rastlanır.  Larvalar sadece (+) veya (-) eşeyli miselle enfekteli ise kireç gibi bembeyazdır. Hem (+) hem de   (-) eşeyli miselle enfekte ise hastalıklı larvanın rengi grimsi siyah olmaktadır. Çevre kirliliği, yoğun antibiyotik kullanımı, arıların suni besinlerle beslenmeleri, aşırı rutubet, katkılı balmumu kullanımı hastalığın oluşumunda etkilidir. Arıcıların erken ilkbaharda özellikle havaların kapalı ve soğuk  olduğu  günlerde  yaptıkları  koloni  kontrollerinde  kovan  içerisinde  yavru  sıcaklığı  düşmekte,  yavruların  direnci azalmakta ve üşüme ile birlikte larval dokulara daha fazla oksijen nüfuz ettiğinden fungusun gelişmesi aktive edilmektedir.

 Kireç hastalığını tedavi edecek ve kontrol altına alacak herhangi bir kimyasal tedavi önerilmemektedir. İyi temizlik davranışı gösteren kolonilerde mumyalaşmış larvalar işçi arılar tarafından kısa sürede söküp atılmaktadır. Islah çalışmalarıyla kireç hastalığına dayanıklı hatlar geliştirilebilir.

 Nosema hastalığı ergin arı hastalıklarından olup, hastalık etmeni Nosema apis adında bir protozoa’dır. Ergin arıların midesinde epitel hücrelerinde gelişir. Orta Afrika dışında dünyanın hemen her yerine yayılmış durumdadır. Nosema hastalığı ülkemizde  özellikle  Marmara  ve  Karadeniz  Bölgeleri’nde  yaygındır  ve  tedavi  edilmelidir.  Hastalığın  başlıca  belirtileri kanatların ayrılması, karnın şişmesi,   sokma reflekslerinin kaybolması, uçamama ve yerde sürünmedir. Normalde saman rengi olan sağlam arı midesi hasta arıda katı, kirli ve beyaz renktedir. Arıların pisliği sarı-kirli beyaz, sulu ve yapışkandır. Hastalık en yaygın olarak bahar aylarında görülmektedir. Bahar döneminde kışlatmadan çıkan arılar çevreyi tanıma uçuşları yaparlar. İlkbaharda ve yazın yağış nedeniyle birkaç günlük kovana kapanma sonrasında çok yoğun seyreden nosema tek başına koloni ölümüne neden olmamaktadır. Hastalığın kesin teşhisi laboratuvarda mikroskopik testle yapılmaktadır. İlkbahar ve sonbahar şuruplamaları ile birlikte etken maddesi Fumagillin olan ilaçlar arılara verildiğinde nosema hastalığı kontrol altında tutulmaktadır.
Arıcılık çalışmaları genel olarak 4 ana döneme ayrılır. Bu dönemler, ilkbahar bakımı, oğul dönemi, bal ve hasat dönemi, sonbahar bakımı ve kışlatma dönemi olarak isimlendirilir.

Ocak Ayı:
1)Arılar devamlı olarak kovanda olduklarından kovan ağızlarının temizliği ve havalandırma yapılır.
2) Arılar için yeteri yem yoksa kovan içine toz şeker konarak yerleştirilir.
3) Kovanlarda görülmesi muhtemel hastalık ve zararlılarla mücadele edilir

Şubat Ayı:
1) Müsait iklimli yerlerde yavaş yavaş arıları dışarı çıkarma, soğuk bölgelerde ise havalandırma işlemi yapılmalıdır
2) Soğuk bölgelerde şerbet verilmeli
3) Muhtemel hastalık ve zararlılarla mücadele edilmelidir .

Mart Ayı:
1) Kovan çerçeveleri tamir edilerek küflü ve kırık çerçeveler değiştirilir
2) Arılar bal toplama faaliyetine başladıklarından bakım işleri de çoğalır. Arıcılık malzemeleri daima çalışır halde bulundurulmalıdır
3) Kovanlarda hastalık yapmaması için İlkbahar temizliği yapılarak gerekli ilaçlar kullanılmalıdır.

Nisan Ayı:
1) Arı kovanları fenni olmalı ve bazı kovanlarda çerçeve değiştirilmelidir
2) Arıların temizliği ve bakım işleri devam eder. Ana arısı olmayan kovanlara ana arıverilir. Zayıf kovanlarda beslenmeyi takviye bakımından şerbet verilir
3) Çeşitli arı hastalık ve zararlılarına karşı ilaçlama yapılarak tedbir alınır .

Mayıs Ayı:
1) Arıların kolay çalışmalarını temin için kovanlarda bakım ve temizlik işleri devam eder.
2) Arı malzemeleri işler durumda bulundurulur. Oğul verme ay boyunca devam eder.
3) Çeşitli arı hastalıklarına karşı mücadele yapılır.
4) Bazı ılık bölgelerde bal Hasadına başlanır .

Haziran Ayı:
1) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder. Oğul vermeden dolayı yeni arıcılık tesis edilir.
2) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam eder.
3) Bazı bölgelerde bal Hasadı başlamıştır.

Temmuz Ayı:
1) Kovanların temiz ve kullanışlı olmasına dikkat edilir. Kovanlar sarsılmadan çiçeği bol yerlere nakledilir.
2) Zayıf kovanların birleştirilmesi gerekir.
3) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
4) Bal Hasadına devam edilir.

Ağustos Ayı:
1) Kovanlarda temizlik devam eder. Dolu çerçeveler çıkarılarak yerlerine boşlar konur. Kovanlar geceleri sarsılmadan bol çiçekli, florası zengin yerlere nakledilir.
2) Arılarda görülecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
3) Bal Hasadı devam eder.

Eylül Ayı:
1) kovanlarda bakım işleri devam eder. Soğuk bölgelerde kovan ağızları daraltırılır.
2) Çeşitli arı hastalık zararlıları ile mücadele edilir
3) Bal Hasadı devam eder. Soğuk başlayan bölgelerde kovanlarda kışlık yem durumları kontrol edilir.

Ekim Ayı:
a) Kovanlar soğuk bölgelerde kışlık yerlerine nakledilir. Kış dinlenmesine bırakılmadan temizlenir.
b) Arılarda görülebilecek hastalıklara karşı mücadele yapılır.
c) Bal Hasadı bu ay bitirilir.

Kasım Ayı:
a) Arılar yeteri besin bırakılmış kovanlarda kış uykusuna bırakılır.
b) Hasat edilmiş ballar piyasaya sevk edilir .

Aralık Ayı:
1) Arılar kovanlarda kış dinlenmesine terk edilir .
Modern arıcılıkta arıcının hedefi büyük bal toplama mevsimine kadar kovandaki arı sayısını olabildiğince artırmaktır. Bal toplama mevsiminde bu sayıyı 80.000-100.000 yapabilen arıcı o sene istediği balı alabilir. Bu sayı ne kadar düşük olursa arının getireceği nektar da o kadar az olur.

Kışlatma

Sonbahar muayenesinde bal bırakılması en önemli konudur. Her kovanda 20-25 kg bal ve
12,000-20,000 adet arıdan oluşan kovan kışı emniyetle geçirebilir. Arıcının yapacağı en önemli  iş   olan   soğuk  mücadelesi  ise  kovanın  iç  alanının  daraltılmasıyla  mümkün olabilmektedir.

Kışları sert geçen yerlerde, kapalı kışlatma sistemi uygulanabilir. Bu amaçla kullanılacak yerin; rutubetsiz aydınlık ve havalandırılabilir olması gerekmektedir.

 Arıcılığın  işinin  bir  sonraki  sezon  devam  edebilmesi  için  dikkat  edilmesi  gereken mevsimler sonbahar ve kış mevsimleridir. Sonbaharda bütün kovanlar tek tek incelenerek ananın durumu, stok bal düzeyi ve koloninin yetişkin arı miktarı gözden geçirilir. Kovanlar teknik açıdan incelenir. Delik, çatlak ve su geçirgenliği araştırılır. Ana arısız kovanlara ana arı temin edilir. Zayıf kovanlar birleştirilir. Sonbaharda bal Hasadı bittikten sonra hastalık ve parazitlere karşı mücadele yapılmalıdır. Nosema ve yavru çürüklüğüne karşı sonbahar şurubuna ilaç katılır. Varroa mücadelesi için tüm yavru gözlerinin açılması beklenir.
 Kovanların ne durumda olduğunu ve hangi kovana ne gerektiğini, ana arının ırkını, yaşını, yumurtlama durumunu, kovandaki yavru ve ergin arı miktarını, bal ve polen miktarını ve hastalık durumunu göz önünde bulundurmak için kovan sicil kartları veya defterleri tutulur. Yine,  ilkbahar  muayenesinin  yanı sıra  ana  arının  varlığı  ve  performansının  tespitiyle hastalık ve zararlıların teşhisi yapılır. Böylece gerekli tedbirler zamanında alınmış olur.

Zayıf kovanların birleştirilmesi
 Bu işlemin amacı, anasız kovanları analı kovanlarla birleştirerek daha güçlü kovanlar oluşturmaktır.   Zayıf  kovanlarda  yetersiz  arı  olacağından  kışlık  bal  ihtiyacını  dahi karşılayamazlar. Ayrıca ana arıyı kış soğuğundan ,kendilerini de çevreden gelen yağmacı arılara karşı koruyamazlar. Kovan birleştirme en çok sonbahar ya da ilkbaharda yapılır.

Arıların beslenmesi
 Arıların kendi ihtiyaçlarını karşılamaları için kovanda 15-20 kg bal bulunmalıdır. Eğer kovanda yeterli bal olmazsa bu durumda suni olarak beslenmelidir. Ölümlerin ilkbaharda çok görülmesinin sebebi yiyecek yetersizliğidir. Bir de yavru verimi baharda artacağından kovan stok balının önemi büyüktür. Baharla  birlikte nektar ve polen toplama başlar. Bu nektar akımına kovanın en iyi kadrosu ile girmesi istenir. Bu da çok sayıda genç işçi arı ile mümkündür. Nektar alım sürecine girmeden 4-5 hafta önce suni beslemeye  başlamak gereklidir.

İlaç uygulamaları
 Bahar mevsimine  girerken  arılara  koruyucu  ya  da  tedavi  amacıyla  ilaç  verilecek  ise şuruba  katılarak  verilmelidir. Varroa, yavru çürüklüğü, nosema gibi hastalıklarla erken mücadele, ancak bahar şurubu ile ilaçlama yapmakla mümkündür.

Arılarda yağmacılık
 Çiçeklerin ve nektar alımının az olduğu bölgelerde sık görülen yağmacılık, bir kovanın arılarının  başka  kovanların  hazır  ballarını  çalmasıdır.  Kovanlar  güçlü  değilse  bu  tür saldırılara karşı kendilerini koruyamazlar.

Bal mevsimi
 Bal Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında alınır. Bu üç ay boyunca çok fazla nektar alımı olacağından  arıcının  çok  dikkatli  ve  hazırlıklı  olması  lazımdır.  Yani,  bir  kovanda  yer kalmazsa veya yeterli petek  bulunmazsa arıların getirdiği nektarın büyük bölümü ziyan olur ya da arılar oğul vermek isterler.

Bal hasadı, bal mevsimi içerisinde ve kuraklık başlamadan yapılmalıdır. Yoksa yağmacılık kuraklıkla birlikte  had safhaya çıkar ve arılar arası mücadele artar. Bal olgunlaşmış ise hasadı yapılmalıdır.

Hasat yöntemleri:
1. Silkeleme ve fırçalama
2. Arı kaçıran yöntemi
3. Asit tahtası yöntemi
4. Arı üfleyici kullanma

Gezici arıcılık
 Gezici arıcılık, kovanlardan alınan verimi arttırmak amacıyla yapılmaktadır. Bu yetiştiricilik şeklinde  ilkbaharın erken başladığı bölgelerden başlanarak, zaman zaman çiçeğin yeni çıktığı bölgelere doğru bir hareket yolu izlenir, bu işleme genel olarak çiçek kovalamak adı verilir.  Daha  sonra  kış  yaklaşınca,  kışları  sert  geçen  bölgelerden  güneye  veya  Ege bölgesine taşınarak arılar kışlatılır.

Bal Nedir?

Balın Tanımı

Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde. olarak tanımlanmıştır.

Balın Sınıflandırılması
Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.

-Çiçek balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.

-Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.

Balın Bileşimi
Balın bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve
balı değerli kılan maddelerden oluşur.
 Arılar koloniler halinde yaşayan sosyal böceklerdir. Bir bal arısı ailesi, birinin görevini diğerinin yapamadığı morfolojik ve fizyolojik özellikler bakımından farklı üç değişik  bireyi içerir ki bunlar; 1 adet ana arı, sayıları mevsimlere göre değişen işçi arı ve erkek arılardır.


Arı Biyolojisi
 Bal arıları  ergin  hale  gelinceye  kadar  rasıyla  yumurta,  larva  ve  pupa  dönemlerini yaşarlar. Bütün  bu gelişme devreleri ana arı, erkek arı ve işçi arıda aynır. Fakat bu devreleri geçirdikleri süreler farkdır.

Bal arılarında biyolojik hayat evreleri.

Devreler(gün)
Ana Arı
İşçi Arı
Erkek Arı
Yumurta devresi
0-3
0-3
0-3
Yumurtadan çıkış
3.gün
3.gün
3.gün
Larva devresi
3-8
3-8
3-10
Gözün kapatılması
8.gün
8.gün
10.gün
Pupa devresi
8-16
8-21
10-24
Ergin hale geliş
16.gün
21.gün
24.gün

Temel Arıcılık Aletleri
-Körük
-Maske
-Eldiven
-El demiri
-Fırça ve tüy
-Hazır Petek

Yardımcı Arıcılık Aletleri
-Çerçeve kalıp tahtası ve çerçeve teli
-Arıcı mahmuzu
-Arıcı bizi
-Mum eritme ibriği
-Yemlik
-Ana arı kafesi
-Ana arı ızgarası
-Erkek arı kapanı
-Polen kapanı
-Arı kaçıran
-Sır bıçağı ve tarağı

-Kovan ve Çeşitleri
   İlkel kovanlar: Toprak, oyma ağaç (kütük), yarma ağaç, sepet, hasır veya tahta sandıklar.
   Modern  kovanlar  (Fenni  kovanlar):  Farklı  ölçülere  sahip  olmakla birlikte esas olarak, dip tahtası, kuluçkalık, ballık, örtü tahtası, kapak ve çerçeveler gibi kısımlara sahiptir.
-Bal Süzme makinesi
-Balmumu Arıtma Cihazları
 Sadece bir kaç koloninin bulunduğu küçük arıcılık işletmelerinde kolonilerin bütün özellikleri ve bunlarla ilgili olarak yapılan uygulamalar kayıt tutmadan akılda kalabilir. Fakat büyük işletmelerde kayıt tutmadan bütün kolonilerin özellikleri ile birlikte akılda tutulup izlenmesi mümkün değildir. yapılan işlerin, alınan sonuçların ve daha sonraki uygulamalarda yapılacakların, işletme girdilerinin ve ürün satışlarının işlendiği koloni sicil defteri veya koloni sicil kartı kullanılmalıdır.

 Her koloni için ayrı sayfa veya kart ayrılmalı ve koloninin numarası, oluşturulduğu tarih, oluşum şekli, ana arısının yaşı, görülen hastalıklar ve yapılan önleyici uygulamalarla alınan sonuçlar, bal ve oğul verimi, sezon boyunca gösterdiği performans gibi bilgiler bu karta günü gününe işlenmelidir.
 Arıcılıkta kullanılan ekipman veya araç ve gereçlerin en önemlisi kovandır. Eski tip kovan kullanarak yapılan arıcılık hiçbir zaman teknik arıcılık olamaz. Arıların isteklerine uygun, bilinen teknikleri uygulama olanağı sağlayan çerçeveli tip kovanlarda arıcılık yapılmalıdır. ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, kullanılan kovan tipinin bölge koşullarına ve çalışılan genotipe uygun olması ve standart  kovan kullanılmasıdır. Teknik arıcılık yıllar önce çerçeveli tip kovanların kullanılmasıyla birlikte başlamış ve giderek gelişmiştir. Bugün dünyanın her yerinde Dadant ve Langstroth tipi kovanlar yaygın olarak kullanılan modern kovan tipleridir. Çerçeve boyutları değiştirilmemek kaydıyla bunlar  üzerinde bölgeden bölgeye bazı değişiklikler yapılabilir. Ancak bir arılıkta aynı tip ve ölçülerde kovan kullanılmalıdır. Eski tip kovanlarda koloni başına ortalam 4–5 kg bal verimi alınabildiği halde; çerçeveli kovanlarda yapılan arıcılıkta uygun çevre koşulları ve yeterli arıcılık bilgi ve deneyiminin bir araya getirilmesiyle koloni başına verim 40–50 kg'a çıkarılabilmekte; hatta zaman zaman arılıktaki bazı kolonilerden yılda 100 kg üzerinde bal hasat etmek mümkün olabilmektedir.

 Teknik arıcılıkta kullanılan araç ve gereçler sadece kovanla sınırlı değildir. insanoğlu zekasını ve bilimi her geçen gün biraz daha arıcılığa entegre etmeyi başarmış ve verimi artımada etkili pek çok ekipman geliştirmiştir. Hangi yol tercih edilirse edilsin üstün verimli, genç analı ve hastalıksız koloniler alınmalı; arıcılığa başlamak için ilk bahar mevsimi tercih edilmelidir.
 Arıcılığı bir geçim kaynağı olarak seçen herkesin her şeyden önce yeterli arıcılık bilgisine ve bunları uygulayabilme becerisine sahip olması gerekir. Bal arıları içgüdüleriyle hareket eden, belirli iklim ve çevre koşullarında belirli reaksiyonlar gösteren, kendilerine has biyolojik istekleri olan canlılardır. Arıcı onların bu isteklerini bilmek vegereklerini yerine getirmek durumundadır.

 Arıcılar yeterli  arıcılık bilgisine sahip olmak için, konuyla ilgili bol bol arıcılık kitapları okumalı, kurslara katılmalı ve arıcılığı iyi bilen, deneyimli ve başarılı arıcılarla işbirliği içerisine girerek birlikte uygulama yapmak sureti ile eksikliklerini giderip öğrendiklerini uygulama becerisi kazanmalıdır.
 Arılı kovanların konulduğu ve arıcının gerekli uygulamaları yapmak üzere çalıştığı yere arılık denir. Koloniler rastgele bir yere değil, belirli özellikleri taşıyan bir yere kurulmalıdır. Arılık yeri rüzgar almayan, sakin, anayollardan ve trafiğin yoğun olduğu kesimlerden uzak, gürültüsüz, insan ve hayvanların uğrak yeri olmayan bir yer olmalıdır.

 Kovanların yönü doğu ve güney  doğrultuları arasındaki açı üzerinde olmalıdır. Bu şekilde yapılan bir düzenleme ile sabah güneşinin kovan uçuş deliklerine erkenden vurması  ve arıları uçuşa zorlaması; günün çok sıcak olduğu saatlerde ise uçuş deliği üzerine gölge düşmesi sağlanır.

 Kovan uçuş deliklerinin fazla rüzgar almaması, kovan içine yağmur sularının girmemesi ve arıların kovan içi temizliğini daha kolay yapabilmeleri için biraz öne eğimli yerleştirilmelidir. Kovanlar hiçbir zaman doğrudan toprak üzerine konulmayıp; yüksekliği 20–25 cm olan sehpalar üzerine konulmalıdır. Böylece kurbağa, kertenkele, karınca, vb. zararlılardan bir ölçüde korunmuş olmakta ve kovanların yerden nem alma riski kalkmaktadır. Nem hem kovanın ömrünü kısaltmakta ve hem de doğrudan arılara zararlı olmaktadır.

 Arılık düzenlenirken yan yana gelen iki kovan arasında ve kovan sıraları arasındaki uzaklık, uçuştan dönen arıların kendi kovanını şaşırmadan bulabileceği ve arıcının çalışmasına engel olmayacak şekilde olmalıdır. Bu amaçla kovan sıraları arasında en az 2 m. yan yana gelen kovanlar arasında 1 m açıklık bulunmalıdır. Şaşırma ve yağmacılık riskini en aza indirmek üzere aynı renkli kovanların yan yana yerleştirilmemesine özen gösterilmelidir. Arılık zeminindeki ve özellikle arıların kovana giriş çıkışlarını engelleyen uçuş deliği önündeki otlar zaman zaman biçilerek temizlenmelidir. Aksi halde giriş çıkışlarda arıların kendi kovanlarını bulmaları güçleşir ve hareket yetenekleri azalır, normal uçuş yapamazlar, şaşırma ve yağmacılık artar, uçuş etkinlikleri ve çalışma süreleri azalarak verim düşer.

 Üzerinde durulan verim özelliği bakımından arıların göstereceği performans çevre koşullarına, arıcının teknik bilgi ve deneyimine vekullanılan genotipe bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Başarılı bir sonuç almak için bu üç unsurun bir araya getirilmesi şarttır. Eğer kullanılan arı ırkı ya da arı tipinin genotip değeri düşük ise çevre koşullarının uygunluğu ve arıcının yeteneği üstün bir verim almak için yeterli olamaz. Bu nedenle daima aynı koşullarda ve daha fazla verim veren koloniler damızlık olarak seçilmeli ve yeni damızlık tip koloniler oluşturulmalıdır. Arı kolonilerinin tüm özelliklerinin kaynağı ve sorumlusu ana arıdır. bu nedenle üstün performans gösteren kolonilerden yetiştirilecek ana arıların verimi düşük olan kolonilere verilmesi ile bu koloniler kısa sürede yeni verilen ana arıların sahip olduğu genotip değere ulaşacaktır.

 Diğer taraftan arı ırk ya da tiplerinin genotip verim potansiyellerini ortaya koyabilmeleri için gerekli iklim ve flora koşulları farklı olabilmektedir. Yani çalışılan ırk veya tiple bunlara sağlanan çevre koşulları birbirine ters düşmemelidir. seçilen bölge koşullarına uygun ırklar ya da çalışılan ırka uygun çevre bir araya getirilmelidir.

Doğal Koşullar

 En ileri arı yönetimi tekniklerinin uygulandığı ülkelerde bile, arıcılık büyük ölçüde doğal koşullara bağlıdır. Bunların başında iklim ve bitki örtüsü gelmektedir. Koloni performansının ve arıcılıktan elde edilecek gelirin bu iki ana bileşeni genel olarak çevresel faktörlerioluştururlar. İklim ve bitki örtüsü arasında sebep sonuç ilişkisi bulunmaktadır. Bir bölgede yaşayan iklim, bölgenin bitki örtüsünde yer alan bitki türlerinin kaynağı olmaktadır. Diğer taraftan bitki örtüsündeki önemli değişmeler iklimde bazı değişimlere yol açabilmektedir. Ormanların giderek tahrip edildiği bölgelerde iklimin değişmesi bunun tipik bir örneğini oluşturmaktadır.

 Kendi aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunan iklim ve bitki örtüsünün ortak etkisiyle o bölgenin arıcılık için uygunluk durumu belirlenmektedir. İklimi meydana getiren unsurlardan; rüzgar, yağış ve mevsimsel dönüşümlerin arıcılar tarafından çok iyi izlenmesi ve birtakım uygulamalar için kullanılması gerekmektedir.

 Arılık ve çevresi için geçerli olan rüzgarların yönü, cinsi ve şiddeti arıların çeşitli faaliyetlerini doğrudan etkilemektedir. Bunları dikkate alarak arılığın yerini seçer, kovanların yönünü ayarlar; kat verme , oğul alma ve ana arı yetiştirme programlarının takvimini belirleriz. Örneğin nektar akımı döneminde birkaç günlük beklenmedik bir sam yeli, çiçeklerin arılar için olan çekiciliğini ve verimliliğini düşürür. Koloninin buna olan tepkisi erkek arıların kovan dışına atılamsı şeklinde başlar, yavru üretimi azalır, yağmacılık riski belirir. doğal koşullar altındaki bu değişim, arıcıyı da kovan uçuş deliklerini daraltmak, yeni petek vermeyi durdurmak ve kovanlardaki gereksiz petekleri almak, ballıkları azaltmak ve hatta bal hasatını erkene almak gibi bir takım uygulamaları yapmaya zorlar.

 Çiftleşme döneminde yaşanan iklimsel anormallikler, dölsüz ana arıların çiftleşme uçuşunu geciktirebilmekte veya tamamen engelleyebilmektedir. Bu nedenle ana arı yetiştirme ve yapay oğul alma programları yapılırken bölgeye özgü iklimsel özellikler dikkate alınmalıdır.

 Yıl içerisinde karla kaplı gün sayısı ve kışın şiddetli kışlatma süresine ve kışlatma kayıplarının miktarına etki etmekte; baharın ve çiçeklenmenin takvimini belirleyerek arılar ve arıcı için yeni sezonun başlangıcını tayin etmektedir. Baharla birlikte iklimde yaşanan değişimler kolonilerin arılığa alınması, ilkbahar kovan temizliği ve koloni kontrolleri ile yemleme gibi uygulamaların habercisi olmaktatır. Bu değişim ve uygulamalar kolonilerde kuluçka aktivitesini başlatmakta ve arı ailelerine, yoğun bir çalışma temposu sonucunda, nektar akımına güçlü olarak girme olanağı vermektedir.

 Üretilen balın miktarı, büyük oranda yöredeki bitki örtüsü ile ilgilidir. Bitki örtüsü içerisindeki orman alanı, meyvelikler, pamuk, ayçiçeği ve tütün gibi sanayi bitkileri ile çayır mer'a  ve yem bitkilerinin miktarı ve dağılımı o bölgedeki arıcılığın şekli ile ürünün nitelik ve niceliğine etki etmektedir. Çünkü bazı bitkiler çok iyi bir polen kaynağı ve bazıları çok iyi bir nektar kaynağı iken bazılarıda hem polen hem de nektar sağlayabilmektedirler. Örneğin; adi yonca, korunga, ak üçgül, çayır üçgülü, kırmızı üçgül, taş yoncası türleri ve gazel boynuzu gibi çok önemli baklagil yem bitkileri arılar için iyi birer nektar kaynağıdırlar. Böcek nektarı sağlayan çam alanları iyi bir salgı balı kaynağı olmakla birlikte; bu olanlarda arılar için yeterli polen bulamamanın olumsuz etkileri söz konusudur. Çayır mer'a ve yaylalarla meyve bahçeleri; ayçiçeği, pamuk ve narenciye alanları da arılardan ürün almak için birer kaynak durumundadırlar.

 Bitki türleri kadar, çiçeklenme süresi de nektar verimlerini etkiler. Bazı bitkilerde çiçeklenme dönemi uzun sürmekte ve arılar için daha uzun süreli polen ve nektar kaynağı olmaktadır.

 Sonuç olarak arıcı bulduğu yörede veya ülkenin diğer bölgelerinde arıcılık için en uygun doğal kaynakların arayışı içerisinde olmalıdır. Koloniler çiçeklenme dönemlerinde, belirlenen bu kaynaklara taşınarak göçer arıcılık yapılmalıdır. Böylece arıcılıkta verimliliği sınırlayan doğal koşullara bağımlılık en aza indirilmelidir. Arıcılık için uygun iklim ve floraya sahip bölgeler belirlendikten sonra yapılacak iş, bu bölge içerisinde uygun bir arılık yerinin seçimidir.
 Teknik arıcılık denildiğinde bilinen en ileri arıcılık teknikleri kullanmak suretiyle yüksek gelir sağlanan tarımsal bir uğraşı anlaşılmalıdır. Eskiden arıcılık, kovan olarak adlandırılan ve kovan yerine kullanılan çok basit kutulara konulmuş kolonilerin, ilkbaharda arılığa çıkarılarak üst üste istif edilmesi ve sonbaharda yine basit yöntemlerle yapılan hasattan sonra yeniden içeriye, kapalı ortama alınması kadar basit ve işlerin oluruna bırakıldığı faaliyetti.

 Kullanılan kovan ve malzemeler arının biyolojik isteklerini karşılamadığı gibi,arıcılarda çoğunlukla bu isteklerden habersiz bulunmaktaydı. Çok büyük ölçüde doğa ile baş başa olan kolonilerden bazen az bir miktarda bal alınabilirken; bazen bu bile mümkün olmaz, koloniler ancak kendi kış yiyeceklerini hazırlayabilirlerdi. zaman içerisinde bu durum adım adım değişti.

 Arıların biyolojileri, yüksek verim için nelerin gerektiği, bu gereklerin nasıl yerine getirileceği, gibi konular  ayrıntılarıyla aydınlatıldı ve araştırmalardan elde edilen bilimsel sonuçlar arıcılığa entegre edilerek bu günkü  noktaya gelindi. Arıcılar artık arıcılığın ancak teknik yöntemler kullanılarak yapılması durumunda bir anlamı olduğunu; başarılı sonuçlar almak için uygun iklim ve floranın, modern kovan ve arıcılık malzemelerinin, yeterli arıcılık bilgi ve becerileriyle uygun damızlık materyalinin bir araya gelmesi gerektiğini ve bunların teknik arıcılığın temel gerekleri olduğunu bilmek, bu temel esaslara uymak zorundadırlar.

3 Ocak 2012 Salı

Arıcılık

 Bitkisel kaynakları,arıyı ve emeği birlikte kullanarak bal,polen,arı sütü,propolis,arı zehiri gibi ürünler ile ana arı,oğul ,paket arı gibi canlı materyal üretme faaliyetidir.

 Arıcılık ta sığırcılık ve koyunculuk gibi hayvancılığın bir koludur. Dolayısıyla artık gezgin arıcılığın en aza indirilerek sektörleşmesi gerekir. Diğer hayvancılık kollarında verimi artırmak amacıyla yem üretimine büyük emek verilmektedir. Arıcılıkta da yüksek verim almak için aynı çabayı göstermek gerekir.